Black Mirror incelemesi


Black Mirror, Aynadaki Yansıman!


  Bu güne kadar binlerce film, yüzlerce dizi izledim ama böyle bir yapım ile ilk defa karşılaşıyorum. Hafızasını kaybedip adını sonradan öğrenen Jason Bourne gibi oldum. İlk bölümün ilk dakikalarında sıkıldım ve kapadım diziyi ama bilgisayarımdan silmeye gönlüm el vermedi. Çünkü diziyi sadece o ana kadar gördüğüm sahnelerle değerlendirdim. Aslında resmin bütününe odaklanan bir dizi olduğunu bilseydim, hayatımda izleyeceğim en farklı ve kaliteli dizilerden biri olduğunun daha önce farkına varabilirdim. Çok da överek beklentiyi yükseltmek istemem aslında. Çünkü bunun deneyini bizzat yaptım. Oda arkadaşıma izlediğim harika bir filmi tavsiye ederken filmi çok övdüğümde ters etki yaratıyor. Yani izlemeden önce beklentisini ben yükselttiğim için, izlediğinde beklentisini hiçbir film karşılayamaz durumda oluyor. Bu sebepten ötürü, sadece saf gerçeklerden bahsedeceğim.


 Daha önce çok sezonlu bir diziyi ele almamıştım. O yüzden dizinin de yaptığı gibi, bende resmin bütününe odaklanacağım. Dizi ilginç o kısımda problem yok fakat işin daha ilginç kısmı, her bölümde farklı oyuncular oynuyor, her bölümü farklı yönetmen yönetiyor, her bölüm farklı teknolojik seviyede ve farklı zamanlarda geçiyor. İki yada üç bölüm sürebiliyor adapte olmak. Bölüm sonlarında ve bölümler arasında “WTF” oluyor insan. Ve cimrilik de yapılmamış. Ye kürküm ye hesabı, parayı resmen havaya saçmışlar yani. Benim merak ettiğim konu, o ileri teknolojinin nasıl bu kadar inandırıcı olduğu. Çünkü normal bir bilim kurgu filminde ki teknoloji sizi inandırmaz ve bilirsiniz o acayip aletlerin film için olduğunu. Ama bu dizide öyle bir inanıyorsunuz ki, “Gelecek senelerde kesin bundan düşer piyasaya.” diye iç geçiriyorsunuz. Hikaye bölümünde sadece aklımda kalan ve beni etkileyen bölümlerden bahsedeceğim ve büyük spoilerden kaçınacağım.

HİKAYE


  Hikaye her bölümde, bir olay örgüsünün ortasından başlıyor ve siz neler olup bittiğini, bölümün yarısını geçince çözmeye başlıyorsunuz. İlk bölümde konumuz medya. Medyanın bizi nasıl yönettiği işleniyor. Hatta öyle ki, İngiltere Başkanı’nı bile yapmak istemediği eylemleri yapmak zorunda bırakıyor.İngiltere’de kıraliyet ailesinin en genç üyesi olan prenses, kaçırılıyor. Kaçıran şahıs video çekip sosyal medyaya yüklüyor. Başkan’da kızı geri alabilmek için “Tülaaay! Geri geeel! Nolursuuun! Tülaaaay!” demiş olsa da, suçlunun niyeti başkadır. Suçlu, Başkan’dan canlı yayında, bir domuz ile ilişkiye girmesini ister. Evet bence de çok ilginç ve iğrenç ama bu koşul sosyal medyada yayınlandığı için halk, Başkan'a şartı yerine getirmesi için baskı yapıyor. Yani koca bir ülkeyi, halkını, Başkan’ını, sosyal medyada paylaşılan bir video yönetiyor. Çok ilginç değil mi?




 Aklımda kalan ve beni etkileyen diğer bölümden bahsedecek olursak; Evli bir çiftin ilişkisini konu alıyor. Teknolojinin çok ilerlediği bir dönemde, ama çok da ilerlememiş yani uçan arabalar yada ışınlanma yok, herkese bir bellek yerleştiriliyor ve herkes gördüğü her şeyi kaydedip istediği zaman TV’de izleyebiliyor. Çiftimiz arkadaşlarıyla akşam yemeği için toplanıyor ve masada bizim erkek karakterimizin hiç hoşlanmadığı bir tip var. Haksız yere hoşlanmadığını sonradan öğreniyoruz. Bizim adamı karısının o adama karşı ilgi duyduğunu seziyor ve eve gelince kayıtları izlemeye başlıyor. Karısının adama kur yaptığını bariz bir şekilde görünce olaylar çığırından çıkıyor. Anlıyoruz ki her şeyi kaydetmenin, her saniyeyi fotoğraflamanın bir noktadan sonra çok büyük zararları olabiliyor. Medya kayıt cihazlarını keşfettiğimizden beri, her şeyi kaydetmeye çalışıyoruz. Yaşadığımız bir anı saklamanın en güzel yolu beynimizde tutmak olabilir. Belki de, bilinçaltımız o kadar boş şeylerle dolmuş ki, aradığımız hatırayı zihnimizin içinde bulamadığımız için fotoğraf çekme ihtiyacı hissediyoruz.



 Başka bir bölüm de ise tam olarak günümüzün sosyal durumunu anlatıyor. Herkesin sosyal puanlarının olduğu bir yapı mevcut ve herkes her iletişim kurduğu, tanıştığı kişiye telefonundan puan vererek, o kişinin sosyal puanını düşürüyor veya yükseltiyor. Sosyal puanı düşük kişiler toplumda hoş karşılanmıyor. Bu yüzden insanlar, puan alabilmek için sevmedikleri insanlara karşı bile iyi davranıyorlar. Karakterimiz, orta sınıf bir gelire ve puana sahip. Daha elite bir eve taşınmak istiyor fakat bütçesini aşıyor. İndirim almak için puanının yüksek olması gerekiyor. Yani elite kesim dediğimiz sınıftan değilseniz, indirimden yararlanamıyorsunuz. Karakterimiz de puanını yükseltmek için, yapmacık olan hayatının sınırlarını zorlayarak puan toplamaya çalışıyor. Tıpkı günümüzde ki gibi, paylaştığımız fotoğraflardan davranışlardan sosyal medyada bir kimliğimiz oluşuyor. Artık kimse kimseyi tanıyarak, nasıl biri olduğuna karar vermiyor. Herkes sürekli daha fazla takipçi, daha fazla beğeni peşinde. Çünkü dışarıdan bakınca, fazla takipçi ve beğeninin bize kimlik kazandırdığını düşünüyoruz.  Dışarıdan nasıl görünüyorsanız, sosyal medyada ki profiliniz nasılsa öyle yargılanıyorsunuz. Herkesin sadece fotoğraf çekilirken gülmesinin, bu bölümün konusu olduğunu söyleyebiliriz. 



 Bir başka bölüm ise 3. Sezonun 5. Bölümü. Bu bölümün temposu daha yüksek, biraz aksiyon içeriyor. Ana karakter, ilk görevine çıkmak üzere olan bir asker. Savaştıkları düşman ise, “Böcek” diye adlandırılan, mutasyon geçirmiş gibi görünen insanlar. Son derece saldırgan ve zararlılar. Askerler ise onları avlamak için ileri teknoloji maskeler kullanıyorlar. Bu maskeler, askerlerin daha iyi görmesine, duymasına yardımcı oluyor. Bir başka deyişle de, askerin ne göreceğini, ne duyacağını kontrol ediyor. Askerimiz ilk görevinde “Böcekler” ile savaşırken, teknolojik bir alete maruz kalıyor ve maskesi hasar alıyor. 


 Zamanla duyu organlarını geri geliyor ve gördüğü şeyleri maske olmadan görmeye başlıyor. Bu değişim tam bir çatışmanın ortasında oluyor ve askerimiz, aslında savaştıkları “Böcekler”in, insan olduğunu fark ediyor. Silah arkadaşı maskenin etkisinde olduğu için, o insanları öldürmeye devam ediyor. Bu durumda silah arkadaşını durdurmak zorunda kalan askerimiz, kendini askeri hücrede buluyor. Tüm yalanların farkına varıyor ve öldürdüğü yaratıkların aslında insan olduğunun gerçeğiyle yüzleşiyor. Yani her şey, aslında toplumda istemedikleri insanları öldürmek için haklı bir nedene ihtiyaçları olmasıymış. Maskeler ile onları “Böcek” gibi görüp, rahatça öldürebiliyorlar. Normal şartlarda bir insanın, bir diğer insanı öldürmek istememesini ve 2. Dünya Savaşı’n da, askerlerin %75’inin silahını ateş etmemesini, maske için gerekçe gösteriyorlar. Yani maske takılı olduğunda herkes ateş etmeye istekli oluyor, karşıdakini bir insan olarak görmedikleri için. Askerimize 2 seçenek sunuluyor. Tekrar maske takılacak ve hafızası sıfırlanacak veya müebbet hapis yatacak. 
Siz hangisini seçerdiniz?







BONUS


 








 
Copyright ©
Created By Sora Templates & Free Blogger Templates